15 Ocak 2011 Cumartesi

7 Mühür Çalışması


(çakralarla bağlantılıdır)

1.Mühür:
Kök çakra temel düzeyde hayatta kalmamızı sağlayan dürtüleri verir. Rengi kırmızıdır, ve harekete geçmenin enerjisini verir. Kök çakra içinde ayrılık enerjisini taşır. Yuvadan bir’lik halinden ilk ayrılığın derin anısını barındırır. Bir’lik bireyselliğe geçerken ışığın prizmadan renklere ayrışması gibi, ilk renk, ilk enerji; kırmızı oluşmuştur. Ve o yüzden kök çakra yuvadan ilk ayrılış illüzyonunu, ayrılık enerjisini taşır. Ayrılık illüzyonu yuvadan ayrıldığımızdan beri hep içimizdeydi. Yuvadan ayrıldığımızda ve binlerce binlerce parçaya bölündüğümüzü hissettiğimiz o ilk ayrılık anından bu yana, kendimizin yuvadan ayrı olduğuna inandık, ve hep o bir’lik haline, hep yuvaya dönme özlemiyle yuvayı aradık. İçimizde bir yerlerden hatırladığımız o sevgi ve şefkat haline geri dönme hissi, ayrı kaldığımız o sevgiye dönme isteği, derin bir özlemle aradık. Ve yalnız olduğumuzu hissettik, koskoca dünyada kaderine terk edilmiş, sevgiden yoksun ve yalnız, derin bir boşluk duygusuyla…Kök çakra, ve onun içinde taşıdığı mühür açıldıkça biz yuvadan , aradığımız o sevgiden hiç ayrılmadığımızın bilincini kucaklarız. İlk mühürün açılması içimizdeki ayrılık illüzyonunu kaldırır.


2.mühür :
Bir’lik halinden, yuvadan bireyselliğe geçerken oluşan ikinci enerji turuncudur. 2. Çakranın özü neşedir. Ve yaşam enerjisini içinde barındırır. Cinsel enerji yaşam enerjisidir. Kadın ve erkeğin bir’leşmesinden bir yaşam dünyaya gelir, bir bebek. Ve ikinci çakra, ikinci mühür benlik enerjisini taşır. Bir’lik halinde benlik yoktu. Benlik yuvadan ayrılışla ilk kez ortaya çıktı. Bir’liğin bireysel ifadeleri olan bizler artık bir kimliğe, bir bireysel ifadeye ve her birimiz kendimize has bir imzaya sahiptik. Ve benlik kendimizin farkında olmamızı da sağladı. Benlik “ben kimim” sorusunu sordu. Ve soru ardından nedenleri aramayı getirdi, artık kim olduğumuzu sorgulamaya, neden burada olduğumuzu sormaya, ve neden yuvadan ayrı düştüğümüz aramaya başladık. Ve benlik enerjimizle yuvadan ayrılıştan bu ana değin tüm o yolculukları gerçekleştirdik, tüm oyunları oynadık, kendimizi keşfettik, evreni keşfettik, dünyayı keşfettik, başka varlıkları, varoluşu keşfettik. Benlik enerjimiz yuvadan ayrılışta oluştuğu için belki içimizde onu suçladık, yuvadan o bir’lik hali olan sevgiden ayrı düştüğümüz illüzyonuyla benliğimizi reddettik, kim olduğumuzu bilme yolculuğumuzda bir çok bilgi bize benliğimizi reddedersek ancak o aradığımız aydınlanmaya ulaşacağımızı söyledi. Oysa benlik bizim tüm yolculuğu yapmamızı sağladı. Benlik enerjisiyle, bilmek istedik, genişlemek istedik, ilerlemek istedik, kendimize ait bir ifademiz olsun istedik. 2. mühürün açılmasıyla bizler benliğimizin, bireysel ifademizin, ruh imzamızın güzelliğini görür, onunla bütünleşiriz. Artık onu reddetmeyi, benliğimizle savaşıp durmayı onu yok etmeye çalışmayı bırakır, bir’liğin ifadesini benliğimiz yoluyla ifade ettiğimizin bilincine varırız. Bu içimizde ki kendi benliğimizle olan savaşın bitmesi, kendi benliğimizle olan çelişkinin bitmesi, kendi benliğimizle olan amansız mücadelenin bitmesi demektir. Ve yaşam enerjimiz bize bu şekilde akar. Kendi benliğimizi onurlandırmadığımız, onunla mücadele ettiğimiz her seferinde kendi içimizde yaşadığımız savaş bizi yorgun bırakır, mutsuz kılar. 2. Mühürün açılması özlediğimiz enerji dolu varoluşu bize geri getirir.

3. mühür:
3. çakranın özü özgürlüktür. Rengi sarıdır. Ancak yuvadan ayrılıştan bu yana korku merkezi olmuştur. Korku kendi gücümüzü teslim ettiğimiz şeylerden başka bir şey değildir. Sevdiğimiz insanlara korkuyla bağlanırız, koşulsuz sevgiyle değil. Aşık oluruz, kaybetmekten korkarız, sıkı sıkı tutunuruz aşkımıza, çocuğumuz olur, korkuyla bağlanırız, hep başına bir şey gelmesinden korkarız, onu kaybetmekten korkarız. Sevgi duyduğumuz ne varsa altında yatan temel duygumuz korkudur, kaybetmekten korkarız. Bu en temelinde yuvadan ayrı düşme illüzyonuna dayanır. Bir kez yuvadan ayrıldık, ve o sevgiyi kaybettik korkusu, ve içimizdeki bu temel korku tüm yaşamımızda tüm deneyimlerimizde, tüm ilişkilerimizde ortaya çıkar. Değer verdiğimiz ne varsa kaybetmekten korkarız. Hatta bazen kaybetmeye dayanamayacağımızı düşündüğümüz durumlarda sevgi ilişkisine girmeye bile korkarız. Ya sonunda onu kaybedersem korkusu öyle güç lenir ki, sevmeye korkarız, aşkı yaşamaya korkarız. Ve elbette tüm bu korkularla yaşam bizim için keyifsiz bir hal alır, ve hatta kendi cehennemimizi yaratırız. Çünkü kaybetme korkumuz bizi kendi içinde, kendi hapishanesinde tutsak yapmıştır. Kendimizi başkalarına açmaya, duygularımızı açmaya, kalbimizi açmaya korkarız. Ve hiçbir zaman kendimizi özgür hissedemeyiz.
3.mühürün açılması korkuyla olan bağlarımızı bırakırız, ve tüm ilişkilerimizi özgürce kucaklarız. Korkunun bir illüzyon olduğu bilincine genişler, ve özgürce sevmenin, özgürce yaşamanın, kendini özgürce, ifade etmenin güzelliğini yaşarız.



4.mühür
Kalp çakrası sevgi merkezimizdir. Ve aynı zamanda kalp çakramızda suçluluk duygusunun enerjisini taşırız. Yaşadığımız deneyimlerde kendimizi suç larız, hissettiğimiz derin suçluluk duygusu, kalbimizdeki dinmeyen sızıdır. İçimizde bir ses gibidir, ve suçluluk duygusundan kaçabilmek için, yanlış olarak algıladığımız kendimizden kaçabilmek için türlü yolları deneriz. Aşk, seks, alkol, uyuşturucu…kendini eşe/çocuğa/anne-babaya yada işe adayarak geçen bir ömür… suçluluk duygumuzdan kaçabilmek için, türlü türlü yollar deneriz.
Kalp çakrasınında tıkanmış olan bu enerjilerin açılmasıyla aslında suçluluk hissetmemizin gerekli olmadığını kucaklamaya başlarız. Tüm o deneyimlerden öğrendiğimizin farkına varırız, evet belki bazen kafamızı duvara çarpıp sendeleyerek öğrendik, belki bazen yere kapaklandık, ve tekrar kalkmak zorunda kaldık, ama öğrendik. Ve tekrar aynı şekilde deneyimlemeye, tekrar acı ve ıstıraplı o yollardan geçmemize gerek olmadığının farkındalığına varırız. Ve bu beraberinde kendimize daha fazla hoşgörülü olmayı kendimizi daha fazla sevebilmemizi sağlar. Kendimize yaptığımız o acımasız eleştirileri yavaş yavaş bırakmaya başlarız. Yanlış yoktur, ve yanlış olmadığı için suçluluk duyulacak hiçbirşey yoktur, sadece deneyim vardır. Yaşadığımız deneyimlerde kendimizi acımasızca eleştirdiğimiz için ne denli suçluluk duyduğumuzu, kendimizi aslında ne kadar az sevdiğimiz fark etmeye başlarız. Ve kendimizi ne kadar seviyorsak çevremizi de o kadar sevebileceğimizi anlamaya başlarız. Sevgi kalbimizden tümolana yayılır, ve bu farkındalıkla kendimizle daha çok barışır, kendimizi daha çok sevdikçe bilincin yüksek titreşimlerine doğru güzel bir yolculuğa başlarız.

5.mühür :
5. çakra/boğaz çakra ifadenin merkezidir. Özü güzelliği taşır. Rengi mavidir. Sesin çakrası…sesimizle kendimizi ifade ederiz. Duygularımızı, hislerimizi ifade ederiz. Ses enerjimiz titreşimdir, sesimizle evrene kendi titreşimimizi yayarız. Kendinizi bir orkestra şefi olarak düşünün, hisleriniz, düşünceleriniz sizin bestelerinizdir, onları içinizde besteler, ve sonra enstrümanınız olan sesinizle ifade edersiniz. Ve kendinizi sevgiyle her ifade edişinizde çevrenizden sevgi alırsınız, çevreniz sizin sesinizin müziğinden yayılan güzelliği işitir, ve size karşılık verir. Kendinizi her öfkeyle ifade edişinizde tepki alırsınız, insanlar sesinizden yayılan içsel bestenizi duyarlar, düşünceleriniz öfkelidir, iç dünyanız karışıktır, ve bu beste çevrenize yine sesinizden yansır, ve size bir şekilde bu besteni hiç beğenmedim derler. Sesimiz ruhumuzun ifadesidir.
Ve 5.mühürde tıkanmış enerji ıstırapdır. Bizler ıstırap çekmemiz gerektiğine inanırız. Kim olduğumuzu bilme yolculuğunun ıstırap çekmeden geçtiğine inanırız. Sevdiklerimiz adına, başları adına ıstırap çekeriz. Onların sorunlarını alır, kendimizinmiş gibi çözmeye çalışır, kendimizinmiş gibi üzülürüz, dünyanın sorunlarını içimize alır, çözmeye çalışır, üzülür üzülürüz. Yaşamın zor olduğuna inanırız, hayat koşullarının gün geçtikçe daha kötüye gittiğine inanırız. Dünyanın sonunun geldiğine inanırız. Tüm bunlar için kendimize ıstırap çektiririz. Hatta kendimize ıstırap çektirecek bir sebep mutlaka buluruz. Hiç birşey bulamazsak hüzünlü bir film seyreder, ağlar sızlarız. Ya da en acıklı müzikleri dinler, kendimizi şarkının sözlerine bırakır, ıstırabın derinliklerine yolculuk yaparız. İçimizde bir parça bunun böyle olması gerektiğini düşünür. Yolculuğun ıstırap çekmeden geçtiğini, tüm üstadlar böyle yapmamış mıdır??
5.mühürün açılmasıyla ıstırap enerjisi dönüşür. Deneyimlerimizde ıstıraba hiç de gerek olmadığının farkındalığını kucaklarız. Yaşamın güzelliklerinin daha önce belki bu aydınlıkta farkına varmadığımız şekliyle görmeye başlarız. Deneyimlerimizde acı ve ıstırap çekmemize gerek olmadığının farkındalığını yakalarız. Fiziksel ve duygusal ıstırabın gitmesine izin veririz, deneyimleri ıstırap çekerek yaşamak dualitedir, bu eski yoldur, yeni enerji varoluşu neşedir, tamamlanmadır, kendinin tam ve bütün olduğunun kabulüyle kendini olduğu gibi sevmek, kendini ve başkalarını değiştirmeye çalışmaktan vazgeçmektir.


6.mühür : 6.çakra
saflığın ve masumiyetin merkezidir. Rengi çivit mavidir. Atlantisden bu yana, 3.gözümüzü kapatmış olmamızın neticesinde tanrısal bağlantı merkezimiz iken, düşünce merkezi haline gelmiştir. Bu merkezin kalple olan bağlantısı kopmuş, ve bizlerde kendimizi kalbimizle bağımızı yitirmiş, sadece düşünen düşünen ve zihnin içinde kobay bir fare gibi çıkış kapısını bulamadan dolaşan kimi zaman düşünmekten çıldırmış halde bulmuşuzdur.
Ve 6.çakranın enerjilerinin tıkanması dolayısıyla tanrısal bağlantımızı yitirmiş, kim olduğumuzu tamamen unutmuş, ve kendi gücümüzü hep başkalarına verir hale gelmişizdir. Tanrısal bağ merkezi olduğu için durugörü, duruişiti, telepati gibi yetenekleride içinde barındırır, açıldığında bu yeteneklerinde yeniden ortaya çıkması mümkündür.
Tanrısal bağlantımızı yitirmemiz ve kim olduğumuzu unutmamız neticesinde, bir gün birisi tarafından, bir güç tarafından vs kurtarılmayı bekler olduk. 6. mühürün açılmasıyla tanrısal bağlantımız giderek güçlenir, aradığımız şeyin biz olduğunun bilişine uyanırız. Bizde yanlış olan bir şey olmadığına, eksik olan bir şey olmadığına, her zaman tam ve bütün olduğumuzun sadece bize hatırlatılmasına ihtiyacımız olduğunu hatırlamaya başlarız. Kim olduğumuzu hatırlamaya başlarız. Aşkımızdan, eşimizden, çocuğumuzdan, ailemizden, arkadaşlarımızdan istediğimiz ama hiç tam hissetmediğimiz o sevginin kaynağının biz olduğunu hatırlamaya başlarız. Yolculuğumuzu ve kendimizi olduğu gibi kabullenmenin farkındalığını kucaklarız.


7.mühür : Tepe Çakranın özü tanımsızdır, ve rengi mordur. Bizi tümolana, boyutlararasına açan son kapıdır. İnsan yaşamlarımız içinde hep sınırlılıklara inandık, ve hep sınırlılıkları yaşadık. Hatta kendimizi öyle sınırlı hisseder olduk ki, hayallerimize, hislerimize bile sınırlar getirdik. Toplum bilincinin dualitik baskısı altında kalbimizde hissettiğimiz sınırsız sevgiyi sınırladık, sevdiklerimizle paylaşmadık, içimizden yükselen tutkularımızı sınırladık, hayata geçirmedik, o sesi hiç dinlemedik, “ne derler di?” oysa öfkelerimizi kızgınlıklarımızı, suçlamalarımızı hiç sınırlamadık, onları öyle sarfediverdik. Tüm sınırlanmışlık hisleri içinde, sevgiyi tam ve bütün hissedemedik, neşeyi, özgürlüğü, farkındalığı, güzelliği, saflığı…
7. mühürün açılması sınırsız ve sonsuz olana, tanımsız olana açılmamızı sağlar. Açılmasıyla; bizimle birleşen tanrısallığımız içimizdeki tuttuğumuz tüm inanç kalıplarını adeta bir sevgi ırmağıyla yıkar, yıllarca tutunduğumuz ve taşımaktan yorulduğumuz tüm inanç kalıplarımız çözüldükçe varoluşumuzun özü olan 7 prensibi, gökkuşağı prensiplerini deneyimlemeye başlarız…sevgi, neşe, özgürlük, farkındalık, güzellik, saflık ve tanımsız…gökkuşağını çok sevişimiz bu yüzdendir, bize kim olduğumuzun özünü hatırlatır çünkü, zihnimiz hatırlamasa da, ruhumuz bir düzeyden bunu hep hatırlar…

şule devekaya
7 mühür çalışması için
sdevekaya@hotmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder